Seyahat Haberleri Bloğu

Gezilecek yerler hakkkında bilgi sahibi olurken aynı zamanda
Tatil ile ilgili deneyimlerinizi burada paylaşabilirsiniz.

Görülmesi Gereken Yerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Görülmesi Gereken Yerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Seyitgazi Gezilecek Yerler

Seyit Gazi Kimdir

Seyitgazi’de Cüneyt Arkın filmlerinden aşina olduğumuz ve Bizans’ın kabusu olmuş bir halk kahramanın mezarı bulunuyor. Bu mezar zaman içinde Alevi Bektaşilerin en önemli ziyaret yerlerinden biri haline dönüşmüş.

Antik dönemde Nakoleia olarak adlandırılan ilçeye Seyyid Battal Gazi’nin mezarı keşfedildikten sonra Seyitgazi denilmiş. Çevrede bulunan tarihi eserler ise Hükümet Konağının bahçesinde sergileniyor. İlçe merkezindeki en önemli tarihi yapı ise şimdi Bor ve Etnografya Müzesi olarak kullanılan Selçuklu hamamı. Hamamın külliyeyle aynı dönemde inşa edildiği sanılıyor.

Seyyid Battal Gazi Külliyesinin bulunduğu Üçler Tepesi modern yerleşimi kuşbakışı seyrediyor. Üçler Tepesi’nin Frigler zamanında da kutsal bir yer olduğu sanılıyor. Burada pagan dönemde inşa edilmiş bir tapınak olduğu varsayılıyor, Hıristiyanlıkla birlikte tapınak bir manastıra dönüşmüş. Selçuklular manastırın bazı yapılarını da kullanarak külliyetlin temelini atmış.

Adı dilden dile, ünü kuşaktan kuşağa yayılan halk kahramanı Seyyid Battal Gazi’nin kimliği hakkında farklı bilgiler bulunuyor. Ancak babasının Malatya Sedanı Hüseyin Gazi olduğu ve 680 yılında Malatya’da doğduğu görüşünde birleşiliyor. Annesi Saide Hatun, eşi Zeynep Hanım ve iki oğlunun mezarları Eski Malatya’da. Onun peygamber soyundan geldiği, atalarının İmam Cafer, İmam Zeynel Abidin yoluyla İmam Hüseyin’e, dolayısıyla da Hz. Ali’ye ulaştığı ve bu nedenle “Seyyid” olduğu kabul ediliyor. Battal adını yiğitliği ve cesareti nedeniyle, Gazi unvanının da savaşlarda gösterdiği kahramanlıklardan dolayı aldığı sanılıyor.

Seyyid Battal Gazi’nin Araplar’ın Anadolu seferlerine ve İstanbul kuşatmasına katılıp birçok kahramanlıklar gösterdiğine inanılıyor. Artık söylencelere karışmış yaşam öyküsü 10. yüzyılda yaşamış ve Araplara karşı savaşmış Bizanslı uç beyi Digenes Akritas söylencesiyle de büyük benzerlikler gösteriyor. Malatya, Kayseri ve Eskişehir’de de makamları bulunan Battal Gazi’nin 740 yılında Arap ordularıyla Bizanslılar arasında yapılan Afyon savaşına katıldığı, Mesih Kalesi önünde yapılan çarpışmada öldüğü ve vasiyeti uyarınca Seyitgazi’deki Üçler Tepesi’ne gömüldüğü kabul ediliyor.

Seyitgazi Gezilecek Yerler Seyyid Battal Gazi Külliyesi’nin yapımına Selçuklu döneminde başlanmış. Söylenceye göre Battal Gazi’nin mezarını ölümünden yıllar sonra Çoban Baba (Kutluca) bulmuş. Şimdi türbesi külliyenin içinde bulunan Çoban Baba koyunlarını otlatırken bir mucize sonucu mezarı keşfetmiş. Bunu duyan Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubat’ın annesi Ümmühan Hatun (Valide Sultan) 1207-1208 yıllarında Battal Gazinin mezarının üstüne türbe ve yanına da bir cami inşa ettirmiş. Ümmühan Hatun da vasiyeti uyarınca buraya gömülmüş. Seyyid Battal Gazi Külliyesi kapalı bir avlunun etrafına dizilmiş yapılardan oluşuyor. Külliyenin merkezinde Battal Gazi’nin türbesi ve cami yer alıyor. Battal Gazi’nin sandukası tam 8,5 metre uzunluğunda, yanı başında da Battal Gazi’nin dillere destan aşkı kral kızı Elenora’nın sandukası var. Çoban Baba, Ümmühan Hatun ve Ayni Ana külliyedeki diğer türbeler. Külliye günümüzdeki durumunu Osmanlı döneminde almış, 1511-1517 yıllarında, buraya medrese, aşevi, fırın, Bektaşi tekkesi ve soğuk hava deposu gibi binalar eklenmiş.

Seyitgazi’nin çevresinde Sultan Şücaettin ve Üryan Baba gibi önce Kalenderi dervişlerinin, sonrasında da Alevi Bektaşilerin yerleştiği ünlü tekkeler var. Seyitgazi bir zamanlar Anadolu ve Balkanlardaki Kalenderilerin merkeziydi. 16. yüzyılda Kalenderi merkezi olmaktan çıkan külliye Bektaşi tekkesine dönüşmüş ve Alevi Bektaşilerin önemli merkezlerinden biri olmuş.

İlçeye 7 km uzaklıktaki Arslanbeyli köyünde işlevini günümüzde de sürdüren Sultan Şücaettin Dergâhı bulunuyor. Seyyid Gazi külliyesiyle aynı dönemde inşa edildiği kabul edilen külliye 1515 yılında onarılmış ve günümüze cem evinden aşevine dek son derece iyi korunmuş halde ulaşmış. Dergâha adını veren Sultan Şücaettin Veli’nin Kalenderi dervişi olduğu ve on iki imamların sekizincisi olan İmam Rıza’nın torunu olduğu kabul ediliyor. Her yıl köyde Şücaettin Veli’yi anma törenleri yapılıyor.

Üryan Baba Tekkesi Seyitgazi’ye 6 km uzaklıktaki Yazıdere köyünde yer alıyor. Tekkenin türbesi ve meydan evi günümüze ulaşmış, ancak diğer yapılan yok olmuş. Kalenderi dervişi Üryan Baba tarafından kurulan tekke 17. yüzyılda Bektaşilere geçmiş. Türbe ve etrafındaki binaların tıpkı Seyitgazi ve Arslanbeyli köyündeki yapılar gibi 1511-1517 yılları arasında inşa edildiği sanılıyor. Türbenin duvarları kalem işleriyle süslü, ancak çok bakımsız bir yapı, etrafı tarihi bir mezarlıkla çevrili. Artık burada Aleviler yaşamıyor, köyün sakinleri Balkan göçmeni.

Seyitgazi’nin Doğançayır beldesi Türkiye’de Nazım Hikmet’in ilk anıt mezarının yapıldığı yer. Eskiden adı Arapören imiş, yakın zamanda Doğançayır olarak değiştirilmiş. 650 yıllık geçmişi olduğu söylenen Kırkkız dağının eteklerindeki belde Eskişehir çevresindeki en büyük Alevi-Bektaşi yerleşimi. Kırkkız adının da Battal Gazi’nin Kırk Prenses söylencesiyle ilişkisi olduğu sanılıyor. Doğançayır’da tarihi eser sayılabilecek tek bir yer var, o da Arap Tekke Türbesi. Eskiden etrafında bir tekke de varmış, geriye yalnızca mezar kalmış. Bunun dışında köyün içinde ve dağın eteklerinde mum yakılan yerler bulunuyor. Beldeye 6 km uzaklıkta da Battal Gazi’nin komutanlarından Melik Gazi’nin türbesi var.

Doğançayır halkı %100 katılımlı bir imza kampanyası ve belediye meclisinin 14 Şubat 1995 günü oybirliğiyle aldığı kararla Nazım Hikmet’in mezarının beldelerine taşınması kararını almış. Kültür Bakanlığına iki kez başvurarak, Nazım’ın mezarının beldelerine taşınmasını istemişler. Hatta 2001 yılında Nazım’a “Vasiyet”ine uygun bir şekilde Kurtuluş Savaşı’nda şehit düşen 72 Doğançayırlı’nın yanı başında bir anıt mezar inşa etmişler.

NASIL GİDİLİR?
Seyitgazi Eskişehir'e 43 km, Afyon'a 97 km uzaklıkta. Eskişehir'den ilçeye düzenli araç seferleri yapılıyor. Doğançayır, Eskişehir'e 52 km uzaklıkta. Eskişehir Yunus Emre çarşısından beldeye günde üç kez (saat 13-15 ve 16'da) otobüs kalkıyor.

YAPMADAN DÖNME:
Seyitgazi Külliyesi'ni dolaşmadan,
Bor ve Etnografya Müzesi'ni gezmeden,
Sultan Şücaettin ve Üryan Baha’yı görmeden,
Nazım'ın mezarına uğramadan,
DÖNME!

Silifkede Gezilecek Yerler

Silifke Nerede

Silifke, dillere destan yoğurdu, çileği, kilometrelerce uzanan kumsalları, yemyeşil yaylaları, cenneti andıran Göksu Deltası kadar; dört bir yanına saçılmış ve adeta bir açık hava müzesini andıran antik kentleriyle de dikkat çekiyor.

İlçe halkının büyük bölümü yakın zamana kadar yaylalarda yaşayan Yörüklerden oluştuğu için zengin folkloründe Yörük kültürünün izi görülüyor. Silifke deyince akla ilk olarak türkülere konu olan yoğurdu geliyor. Keçi ve koyun sütlerinin karıştırılmasıyla yapılan yoğurdu Yörüklerin başlıca gelir kaynağıymış. Şimdilerde yoğurdu kadar çileği de ünlenmiş.

Silifke Kalesi’nin eteklerinde gelişen ilçeyi Göksu Nehri ikiye bölüyor. İlçe merkezi geçmişin izleriyle dolu. Ortaçağ yapısı olduğu kabul edilen kalesi bütün görkemiyle ayakta, kalenin eteklerinde de Tekir Ambarı olarak bilinen bir su sarnıcı var. Göksu nehrinin üzerindeki Taşköprü ve Jüpiter Tapınağı da Roma dönemi kalıntılarından. Selçuklu yapısı Alaaddin (Merkez) Camisi de görülmeye değer. Yakın çevreden toplanan eserler Silifke Müzesi’nde sergileniyor.

İlçenin yakınlarındaki bir tepenin üzerinde de Aya (Azize) Thekla’nın adına inşa edilmiş ve halk arasında “Meryemlik” olarak bilinen bir kilise var. Aslen Konyalı olan Azize Thekla’nın Aziz Paulos’tan etkilenip Hıristiyan olduğu, bu yüzden yakılmak üzereyken yağan yağmurun ateşi söndürmesiyle kurtulduğu kabul ediliyor. Daha sonra Aziz Paulos’la birlikte kaçmaya başlayan azizenin son olarak Silifke yakınlarındaki bu mağaraya sığındığına inanılıyor. Söylenceye göre paganlar kendisini yakalayacağı sırada mağaraya girerek ortadan kaybolmuş. Azize Thekla’nın saklandığına inanılan mağara Hıristiyanlarca kutsal kabul edilerek ziyaret ediliyor.

Silifke’nin dört bir yanı tarihi eserlerle dolu. Silifke-Mersin karayolu üzerindeki Karadedeli köyünden İmamlı köyüne kadar uzanan yol boyunca ve Karadedeli’nin kuzeyindeki Karakabaklı, Işıkkale ve Sinekkale köylerinde Roma ve Bizans dönemine tarihlenen kalıntılar bulunuyor. Susanoğlu (Corasium) beldesinden dağ yoluna sapıldığında da Roma dönemine tarihlenen anıt mezarlar yer alıyor. Özellikle Paslı yakınlarında bulunan ve yöre halkı tarafından Mezgit Kale olarak bilinen Korkusuz Kral Anıtmezan kabartmalarıyla çok etkileyici bir yapı.

Silifkede Gezilecek Yerler Silifke’ye 20 km uzaklıktaki Narlıkuyu koyu balık lokantaları ile ünlü. Narlıkuyu’dan kuzeye doğru giden yolun üzerinde üç obruk var. Obrukların en büyük olanı Cennet Obruğu diğer ikisi ise Cehennem Obruğu ve Dilek Mağarası olarak adlandırılıyor. Cennet Obruğunun güney ucunda yalnızca bir duvarı kalmış Zeus Tapınağı bulunuyor. 70 metre derinliğindeki Cennet Obruğu’nun içine 452 basamaklı bir merdivenle iniliyor; 300. basamakta Meryem Ana kilisesine, biraz daha aşağıda obruğun dibine varılıyor. Obruğun dibinde bir yeraltı nehrinin uğultu şeklinde derinlerden gelen sesi duyuluyor. Yeraltı nehri, 2 km ilerideki Narlıkuyu’dan denize dökülüyor. Geçmişte günahkârların ve suçluların atıldığı kabul edilen Cehennem obruğunun içine ise inilemiyor. Mitolojiye göre Zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon’u yendikten sonra, onu Etna Yanardağı’nın altına sonsuza dek kapatmadan önce Cehennem çukurunda hapsetmişti. Biraz ileride de sarkıt ve dikitlerle süslü, içine demir bir merdivenle inilen bir mağara var. Buraya astımlılara iyi geldiği kabul edildiği ve içinde dilek tutulduğu için Astım Dilek Mağarası deniliyor.

Silifke’deki tarihi kalıntıların çokluğu antik dönemde taşıdığı önemi gösteriyor. Toroslar’a doğru ilerledikçe çok sayıda antik yerleşimle karşılaşılıyor. En iyi korunmuş tarihi kalıntılar ise Uzuncaburç kasabasında. Silifke’nin 30 km kuzeyindeki Diocaesera kenti anıtmezarları, sütunlu caddesi, tiyatrosu, tören kapısı, çeşme, Şans Tapmağı, Zeus Tapınağı ve Zafer Kapısıyla tipik bir Roma kenti. Yakınlardaki Ura antik kentinin de Helenistik dönemde Olba Krallığı’nın başkenti olduğu biliniyor, buradaki tiyatro, su kemeri, çeşme gibi kalıntılar geniş bir alana yayılmış. Uzuncaburç yolu üzerindeki Demircili’de de Romalı soyluların görkemli anıt mezarlan bulunuyor.

Göksu Deltası, gölleri, sazlıkları, tuzlu bataklıkları ve kumsallarıyla Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından biri. Delta verimli topraklarıyla yöreye bereket saçarken Paradeniz ve Akgöl lagünlerinde de hatırı sayılır ölçüde balıkçılık yapılıyor. Aynı zamanda birçok bitki ve hayvan türünün sığınağı olan Göksu Deltası’nda nesli tükenme tehlikesi bulunan Saz Horozu gibi 300’ü aşkın kuş türünün de yaşadığı saptanmış. Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilerek korunmaya alınan deltanın yaklaşık 10 km uzunluğundaki kumsalına “Caretta caretta” ve “Chelonia mydas” türü deniz kaplumbağaları yumurtlamaya geliyor. Öte yandan Akdeniz foklarının da deltayı mesken tuttukları biliniyor.

Silifke çevresindeki denize girmek isteyenler, Kızkalesi, Susanoğlu ve Taşucu kumsallarını tercih edebilir.

NASIL GİDİLİR?
Silifke Mersin'e 80 km uzaklıkta. Türkiye'nin her kentinden Mersin'e otobüs seferleri bulunuyor. Silifke kırsalında bulunan kalıntıları dolaşmak için özel araç şart.

YAPMADAN DÖNME!
Cennet-Cehennem mağaralarını görmeden,
Göksu Deltasını gezmeden,
Aya Tekla'ya gitmeden,
Antik kentleri dolaşmadan,
Narlıkuyu'da balık yemeden, DÖNME!

NE YENİR?
Silifke'nin ünlü yoğurdundan mutlaka tat¬mak gerek. Bulgurdan yapılan ve kaşıkla soğuk içilen bir yiyecek olan Batırık da Si¬lifke'ye özgü lezzetlerin başında geliyor.

Tarsus Gezilecek Yerler

Tarsus Nerede

Çukurova’nın bereketli topraklan üzerinde kurulmuş Tarsus söylencelerin gerçeğe karıştığı, üç büyük din tarafından da kutsal kabul edilen mekânların bulunduğu önemli bir inanç merkezi. Yahudi peygamberi Daniyal’den, Hıristiyanlığı Anadolu’da yayan St. Paul’a, Hz. Muhammed’in müezzini Bilal-i Ha-beşi’den Lokman Hekim’e kadar kutsal kitaplarda söz edilen birçok kişinin yolu Tarsus’tan geçmiş.

Adeta bir açık hava müzesi gibi olan Tarsus’u gezmeye Hz. Daniyal Meydanı’ndan başlamak gerek. Meydanın ortasında Yılanlar Padişahı Şahmeran’ın bir heykeli; etrafında da Daniyal peygamberin türbesi ve camisi, eski kilise camisi, Roma hamamının kalıntıları, Şahmeran hamamı ve bir çayevi yer alıyor. Hz. Davut’un soyundan gelen Daniyal Peygamber, Tevrat’ta da adı geçen Yahudi peygamberlerinden biri. Daniyal peygamberin Babil kralı Nebukadnesar (MÖ 605-562) döneminde yaşadığına inanılıyor. İnanışa göre; Nebukadnesar rüyasında İsmailoğulları’ndan doğacak bir erkek çocuğun kendi yerini alacağını görünce erkek çocukların hepsinin öldürülmesini emretmiş. Daniyal’ın ailesi onu doğduktan sonra bir mağaraya bırakmış. Mağarada bir çift aslan tarafından büyütülen Daniyal bir kıtlık zamanı Tarsus’a gelmiş, onun gelişiyle birlikte bolluk yaşanmış. Bu nedenle Babil’e geri dönmesine izin verilmemiş ve öldükten sonra da buraya gömülmüş. Daniyal peygamberin mezarının üzerine 1857 yılında Makam-ı Şerif Camisi inşa edilmiş. Peygamberin mezarı yol seviyesinin 10 metre altında.

Meydanın bir başka köşesinde ise Eski Kilise Cami ya da Baytimur Camisi olarak bilinen bir cami yer alıyor. Burası aslında Kilikya Ermeni Krallığı döneminde St. Paul (Surp Boğos) adına inşa edilmiş eski bir Ermeni Kilisesi. Caminin içinde iki Ermenice yazıtta, Kilikya Ermeni Kralı Oşin’in (1308-1320) oğlu Hetum tarafından inşa ettirildiği ve Ermeni Kralları 1. Levon ile Oşin’in burada taç giydiği anlatılıyor. Ramazanoğlu Ahmet Bey tarafından camiye çevrilen yapının karşısında yalnızca güney duvarı ayakta kalmış, bu duvarda açılan, gedik yol olarak kullanılınca da “Altından Geçme-Kemeraltı” olarak adlandırılmış bir Roma hamamının kalıntısı var. Roma hamamının tam karşısında ise planlar padişahı Şahmeran’ın öldürüldüğü söylenen bir hamam ve çayevi var. Şahmeran söylencesinin Çukurova’da birçok farklı anlatımı var, Tarsus’ta anlatılan versiyonu ise şöyle: “Yılanlar Padişahı Şahmeran Tarsus kralının kızına aşık olmuş. Güzel prenses hamamda yıkanırken Şahmeran hamamın üstüne çıkar, hamamın kubbesindeki pencerelerden gizlice prensesi seyredermiş. Bir gün yine prensesi seyrederken hamamın içine düşmüş. Prensesin muhafızları Şahmeran’ın başını keserek öldürmüş.” Hamamın duvarlarındaki kırmızı lekelerin de Şahmeran’ın kan izleri olduğuna inanılıyor. Söylencenin bir başka versiyonuna göre ise Şahmeran, Cansab adında bir dostunun ihanetine uğramış ve yakalanan Şahmeran bu hamamda öldürülmüş. 

Daniyal Meydanı’nın birkaç yüz metre ilerisinde ise Kleopatra Kapısı yer alıyor. Yolun ortasında kalmış bu kapı 1815 yılında Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yıktırılan Tarsus surlarının günümüze ulaşabilmiş tek kapısı. Mısır’ın ünlü kraliçesi Kleopatra sevgilisi Romalı General Antonius’la buluşmak için Tarsus’a gelmiş. Kleopatra Kapısı’nın yakınlarında 8000 yıllık geçmişe sahip Gözlükule höyüğü, höyüğün kuzeyinde ünlü Tarsus Amerikan koleji, yakınlarında da St. Paul Kilisesi yer alıyor.

Tarsus Gezilecek Yerler 19, yüzyılda St.Paul adına inşa edilmiş bir Rum Kilisesi olan yapı şimdi müze. Kilisenin apsisinde meleklerin, kubbesinin içinde de İsa ve İncil yazarlarının resimleri var. Eskiden Ulu Cami Tarsus’un merkezi olarak kabul ediliyormuş. 1579 yılında Ramazanoğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılan Ulu Cami avlusu, şadırvanı, türbesi ve saat kulesiyle büyük bir külliye. Ulu Cami’nin bitişiğindeki türbede Hz. Şit, tıbbın babası olarak görülen Lokman Hekim ve Abbasi Halifesi Memun’un makamları var. Ulucami’nin arkasında da Bilal-i Habeşi’ye adanmış küçük bir mescit yer alıyor. Ulu Cami’nin imareti olarak inşa edilmiş Kırkkaşık Bedesteni de mutlaka görülmeli. Restore edilen Kırkkaşık Bedesteni Türkiye’nin belki de en güzel tarihi çarşılarından biri olmuş.

Tarsus, Hıristiyan dünyası için büyük önem taşıyor; zira Cumhuriyet Meydanı yakınlarındaki bir kuyunun ve temel kalıntılarının İsa’nın Havarilerinden St. Paul’un doğduğu eve ait olduğu kabul ediliyor. Halk arasında, kuyunun yaz-kış eksilmeyen suyunun şifalı olduğuna inanılıyor. Kuyunun yanında camekânla korunmaya alınmış temel kalıntılarının ise St. Paul’un evine ait olduğu kabul ediliyor. St. Paul, MS 6 yılında Tarsus’ta bir Yahudi ailenin çocuğu olarak doğmuş. İnanışa göre 30
yaşında Şam’a giderken, İsa kendisine görününce ona iman etmiş. Daha sonra Havari Bamabas ile birlikte Hıristiyanlığı yaymak için Anadolu’ya gelmiş. St. Paul, Anadolu’nun içlerine yaptığı yolculuklarla birçok kilise kurmuş, Hıristiyanlığın yayılıp, dünya dini olmasında büyük rol oynamış.

St. Paul kuyusunun çevresi tarihi Tarsus evleriyle dolu. Kerpiç, taş ve ahşaptan iki katlı olarak yapılan Tarsus evlerinin büyük bölümü restore edilmiş. Tarsus’ta restorasyon çalışmaları yıllardır başarılı bir şekilde sürdürülüyor. Bunun yanında kentin dört bir yanma Kuvayi Milliye Parkı, Osmanlı Parkı ve Çanakkale Zaferi Parkı gibi heykellerle, bayraklarla süslü parklar yapılmış. Çanakkale Zaferi parkına savaşın kazanılmasında büyük rol oynayan Nusret Mayın Gemisi getirilerek konulmuş.

Efes ve Afşin gibi birçok yerde makamı olan “Yedi Uyurlar”ın (Eshab-ı Kehf) Tarsus’ta da bir makamı var. Tarsus’a 12 km uzaklıktaki Ulaş köyü yakınlarındaki bu mağaraya Roma döneminde baskılardan kaçan yedi Hıristiyan’ın gizlendiğine ve üç yüz yıl boyunca uyuduklarına inanılıyor. Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası olarak adlandırılan ve Kuran’da Kehf suresinde de adı geçen mağara Müslüman ve Hıristiyanlarca kutsal kabul ediliyor. Yirmi basamaklı bir merdivenle inilen mağaranın yanma bir cami de inşa edilmiş.

Tarsuslular sıcak yaz aylarında Torosların eteğindeki yaylalara çıkıyor. Tarsus’un 4 km uzağındaki şelale de nefes alma yerlerinden biri. Burası aslında Roma döneminde inşa edilmiş bir mezarlıkmış, Bizans döneminde Berdan Irmağı’nın yatağı değiştirilince 15 metre yüksekliğindeki şelale oluşmuş ve böylece su mezarların üzerinden akmaya başlamış.

NASIL GİDİLİR?
Tarsus; Ankara'ya 456 km, İstanbul'a 905 km, İzmir'e 920 km uzaklıkta, ilçeden ülkenin her yerine otobüs seferleri yapılıyor, Mersin ve Adana'ya saat başı otobüsler kalkıyor. Ayrıca İstanbul ve Ankara'dan her gün 13 km uzaklıktaki Yenice beldesine tren seferleri yapılıyor. En yakın havaalanı ise 42 km uzaklıktaki Adana'da.

YAPMADAN DÖNME!
Daniyal peygamberin mezarını görmeden,
Şahmeran Hamamı'nı gezip, söylencesini öğrenmeden,
Kırkkaşık Bedesteni'ni dolaşıp, el emeği hediyelik eşyalardan almadan,
St. Paul kuyusunu ziyaret etmeden,
Yedi Uyurların mekânı Eshab-ı Kehf mağarasını görmeden, DÖNME!

NE YENİR?
Kebap çeşitleri yöre mutfağının temelini oluşturuyor. En yaygın kebap çeşidi ise küçük parçalara ayrılmış biftekten yapılan Tantuni.
içli köfte, Mantı, Humus, Telatur (teletür), Şırdan, Tutmaç Çorbası, Övelemeç gibi yemeklerle, Karakuş Tatlısı Tarsus mutfağının başlıca lezzetlerinden.

Yazılıkaya Gezilecek Yerler


Erken Tunç çağından beri yerleşimin olduğu sanılan Yazılıkaya antik kenti volkanik bir kayalığın üzerinde gelişmiş. Antik kentteki kaya kabartmaları burasının eski bir Hitit yerleşimi olduğunu kanıtlıyor. Egzotik pembe tüf kayaların arasındaki Yazılıkaya antik dönemde Friglerin en önemli dini merkeziymiş, binlerce yıl sonra da Kafkasya’dan göçen Karaçaylara yurt olmuş.

Antik dönemde Anadolu’nun ortası ve batısı arasındaki geniş bir bölge Frigya olarak adlandırılıyordu. Friglere ait kalıntılara daha çok Frig Vadisi de denilen Afyon, Eskişehir ve Kütahya sınırları içindeki bölgede yani Dağlık Frigya’da rastlanıyor. Anavatanlarının Trakya olduğu sanılan Friglerin, Kaşkalarla birleşip Hititlerin dağılmaya başladığı yıllarda Anadolu’yu yurt edindiği kabul ediliyor. Friglerin siyasal bir topluluk olarak ortaya çıkışları ise yaklaşık beş yüzyıl sonra olmuş. MÖ 750 yılında bir devlet kuran Friglerin, ilk kralının Gordios olduğu biliniyor. Friglerin iki önemli merkezi vardı. Biri siyasal yönetim merkezi olan Polatlı yakınlarındaki Gordion (Yassıhöyük), diğeri dinsel merkezleri olan Midas (Yazılıkaya) kentiydi.

Yazılıkaya Açıkhava Kutsal Alanı ise Friglerin ana tanrıça Kibele’ye tapındıkları en önemli kült merkeziydi. Roma ve Bizans döneminde de yerleşimin sürdüğü Yazılıkaya antik kentinden günümüze Hitit dönemine tarihlenen kaya kabartmaları, devasa kaya anıtları, sarnıçlar, sunak yerleri, kaya mezarları, basamaklı anıtlar ve antik yollar ulaşmış.

Tanrıçalarının yarlarda yaşadığına inanan Frigler; dini törenlerini tapınak cephesi biçiminde işledikleri kayaların önünde yaparlarmış. Bu yüzden kolayca işlenebilen tüf kayalara sahip olan bu bölgede birçok açık hava tapmağı inşa etmişler. Kaya anıtlarının en görkemlileri ise Yazılıkaya’da. Bunların en önemlisi ise hiç kuşku yok ki Midas Anıtı. Yazılıkaya platformunun kuzeydoğu yamacında yer alan 17 metre yüksekliğindeki anıt üzerindeki yazılar nedeniyle Yazılıkaya olarak adlandırılmış. Pembe renkli kaya özenle yontulup, geometrik şekillerle süslenmiş. MÖ 6. yüzyıla tarihlenen anıtın ortasındaki büyük oyukta bir zamanlar ana tanrıça Kibele’nin heykeli varmış. Anıtın üzerindeki yazıların ne anlama geldiği eski Frig yazısı henüz çözülemediği için bilinmiyor. Yazıttaki bir sözcüğün harfleri Midas’a benzetildiği için anıta Midas anıtı da deniyor.

Buradaki yerleşim de anıt nedeniyle Midaskent olarak adlandırılmış. Yazılıkaya’nın yaklaşık 200 metre güneybatısında yarım bırakıldığı için Bitmemiş Anıt olarak adlandırılan bir başka kaya anıtı var. Bitmemiş Anıt’tan bu anıtların nasıl yapıldığı da anlaşılıyor. Buna göre önce kayanın üst kısmı kesilip işleniyor ve sonra yavaş yavaş aşağıya doğru iniliyordu. Kentin tepesindeki akropolde de sunaklar sıralanıyor. Üzerinde Frigçe yazılar ve tanrı figürleri bulunan basamaklı sunakların en gösterişlisine Midas’ın Tahtı deniyor.

Yazılıkaya Gezilecek Yerler Seyitgazi’den Yazılıkaya köyüne giden yol üzerinde de birçok Frig anıtı bulunuyor. Yazılıkaya Frig Vadisi doğal sit alanı olarak tescil edilerek korumaya alınmış. Bu yol üzerinde ilk olarak Doğanlı kaleyle karşılaşılıyor. Kayalara oyulmuş bu yerleşimin bir Frig kalesi olduğu kabul ediliyor. Bölgeye hakim tepelerde Akpara, Gökgöz, Pişmiş ve Kocagöz gibi birçok Frig kalesi bulunuyor. Frig Kalelerinde, örülmüş sur duvarlarının yanında, kayalara oyulmuş sur duvarlarıyla çeşitli mekânlar, gizli geçitler, kaya mezarları, kaya anıtları, kabartmalar, sunaklar, sarnıçlar, karlıklar ve ahşap mimarinin izleri görülüyor.

Biraz ileride Çukurca köyünün 500 metre kadar batısında yöre halkının Kızlar Manastırı olarak adlandırdığı Gerdekkaya Mezar Anıtı var. Helenistik döneme tarihlenen bu mezar anıtı iki sütunlu bir tapınak cephesi biçiminde, volkanik tüf kayalığa oyulmuş.

Aynı yol üzerinde giderken Yazılıkaya köyüne 2 km kala bir başka tabelayla karşılaşılıyor: Küçük Yazılıkaya (Arezastis) Anıtı. Yola 100 metre uzaklıktaki anıt üst kısmındaki Frigçe yazıtlardan dolayı Arezastis Anıtı olarak anılıyor. Çam ağaçlarının arasındaki Küçük Yazılıkaya’nın da tam olarak bitirilemediği anlaşılıyor.
Yazılıkaya köyü antik kentin eteklerinde gelişmiş. Köyün tamamı SİT alanı, bu yüzden yeni ev yapmak çok zor, eski evlerin çoğu yıkılıp, gitmiş. Ulaşımı zor, değil konaklayacak bir yer, bakkal bile yok bu köyde. Kütüphanesi ve turizm bürosu var ama okulu kapalı.

1883 yılında anavatanlarından koparak yollara düşen Karaçaylıların bir bölümü önce Sivas’a, oradan Afyon Emirdağ’a, son olarak da 1892 yılında 1315 metre yüksekliğindeki Yazılıkaya yaylasına yerleşmiş. Karaçaylılar eskiden çam ormanları kaplı olan bu alanı Kafkasya’yı andırdığı için olsa gerek beğenmişler. İlk kurulduğunda Çerkez Köyü olarak adlandırılan yerleşimin adı daha sonra Yazılıkaya olarak değiştirilmiş. Yani binlerce yıl önce Trakya’dan yola çıkan Friglerle, Kafkasya’dan göçen Karaçaylıların yolu burada kesişmiş. Türkiye’de ise 12 Karaçay köyü var, bunların üçü (Akhisar, Gökçeyayla ve Yazılı- kaya) Han İlçesi’nde bulunuyor. Şimdilerde 80 kişinin yaşadığı Yazılıkaya köyü bu yönüyle de önemli bir yerleşim. Zira Yazılıkaya’da Karaçay gelenek ve görenekleri yaşatılıyor.

NASIL GİDİLİR?
Yazılıkaya bağlı olduğu Han ilçesine 20 km, Eskişehir’e ise 70 km uzaklıkta. Ancak köye düzenli bir ulaşım bulunmuyor, bu yüzden özel araçtan başka seçenek kalmıyor.

YAPMADAN DÖNME!
Yazılıkaya'yı görmeden,
Frig kalelerini dolaşmadan,
Karaçay-Malkar kültürünü keşfetmeden,
DÖNME!

NE YENİR?
Karaçay mutfağı çok zengin. Hayvancılık başlıca geçim kaynağı olduğu için et yemekleri de öne çıkıyor; ünlü yemeklerinden biri de Et Hiçin. Soğan, sarımsak, karabiber ve kırmızı biber katılarak suda pişirilen et, daha sonra bir tepside hamurun arasına konularak fırında pişiriliyor. Bu yemek daha çok özel günlerde birlikte pişirilerek akrabalara, komşulara sunuluyor. Yazılıkayalılar meyve ihtiyacını ise ormanlardan topladıkları yabani yemişlerle karşılıyorlar. Örneğin yaban eriğinin turşusunu kurup şifa niyetine şeker hastalarına yediriyorlar.

Kayak Tatili

Kayak Tatili
Sömestr döneminde en çok rabet gören kış tatil programı.

Romantik Tatil

Romantik Tatil
Yeni evlenmiş yada evlilik yıldönümünüz olabilir, tam size göre bir plan

Kruvaziyer Tatili

Kruvaziyer Tatili
Açık denizlerde keyifli br seyahat.Gemi ile bir çok ülkeyi ziyaret.

Avrupa Turları

Avrupa Turları
En güzel ülkeleriyle avrupa, sizleri bekliyor.İster çift olarak istersenizde çocuklar ile...

Uzak Doğu Tatili

Uzak Doğu Tatili
Asyanın en güzel ülkelerine gizemli yolculuk.Bize uzak diyarları keşfe çıkmak